1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Banu Güven: Kanser konusunda halka yasak bilgiler

9 Şubat 2019

Sağlık Bakanlığı, gıda ve sudaki kanserojen ve zehirli maddelere dair araştırma sonucunu yayınlayan Bülent Şık’ın “yasaklanan bilgileri” açıkladığını söylüyor. Şık’ın halk sağlığı davasını Banu Güven DW Türkçe’de yazdı.

https://p.dw.com/p/3D2yA
Symbolbild Weltkrebstag | Strahlentherapie
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/M. Hiekel

Bülent Şık yazmasaydı, ruhumuz duymayacaktı.

Kocaeli, Edirne, Kırklareli, Tekirdağ ile bu illerle karşılaştırmak için seçilen Antalya'dan alınan gıda örneklerinin yüzde 17,3'ünün aşırı düzeyde pestisit, yani tarımsal üretimde kullanılan zehirli kimyasal madde kalıntısı içerdiğini bilmeyecektik. Gıda ürünlerinde tespit edilen 66 zehirli maddeden 26'sının, anne karnından başlayarak, özellikle bebekler ve çocukların gelişimini etkileyen hormonal sistem bozuculardan olduğunu bilmeyecektik.

Kocaeli'den 106 su örneğinin 17'sinde, Ergene Havzası'ndaki Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ'dan 764 su örneğinin 156'sında sağlık için belirlenen sınırın üzerinde kurşun tespit edildiğini de hiç bilmeyecektik. Tekirdağ'da 140 su örneğinden 8'inin, Kırklareli'de 74 örnekten 13'ünün ve Edirne'de 106 örnekten 4'ünün sağlık için tehlikeli seviyede arsenik içerdiğini de bilen olmayacaktı. Maksimum kalıntı sınırını aşan miktarda arsenik, alüminyum ve kurşun içeren 52 yerleşim bölgesi olduğunu duyan olacak mıydı? Bakır, çinko, manganez, nikel ve vanadyum düzeylerinin de Ergene Havzası'ndaki üç il ve Kocaeli'de tehlikeli boyutta olduğunu bilmeyecektik. Kocaeli'den alınan örneklerde alüminyum da olmak üzere, kanserojen ağır metal kalıntılarının bulunduğunu bir Allah'ın kulu açıklamayacaktı.

Türkei Banu Güven
Fotoğraf: Privat

Her gün işlenen bir cinayet gibi

Sağlık Bakanlığı, 2011-2016 yıllarında 16 milyon TL ayırarak yaptırdığı bu araştırmanın sonuçlarını halktan saklamakta kararlıydı. Akdeniz Üniversitesi Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi'nde öğretim üyesi ve teknik müdür yardımcısı olarak 2014-2016 yıllarında projeye katılan Yrd. Doç. Dr. Bülent Şık bunları açıklamasa, bırakın sonuçları, araştırmanın varlığından bile haberdar olmayacaktık.

Milyonlarca kişinin hayatını ilgilendiren bu araştırma, sanayileşme ve daha fazla tarımsal üretim yaparak "kalkınmak” ve kâr etmek adına her gün işlenmekte olan bir cinayeti ortaya çıkardığı için hepimizden saklanmak isteniyor. Aynı Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu'nun bundan 10 yıl kadar önce Kocaeli Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı'yken Dilovası ve Kandıra'da yürüttüğü araştırmanın başına geldiği gibi. Bu araştırmanın önemli aşamalarından birinde yeni doğanların ilk dışkılarında kurşun, cıva, arsenik, kadmiyum, alüminyum gibi ağır metaller tespit edilmişti. Dönemin Kocaeli Belediye Başkanı, Onur Hoca'ya "şarlatan” demeye cüret etmiş, üniversite yönetimi de hakkında "bitmemiş araştırma sonuçlarını açıklayarak halkı paniğe sevk etmek” iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuştu. Onur Hamzaoğlu'nun o araştırmanın ilk önemli bulgularını ahlaki sorumluluk gereği hemen açıklaması ne kadar elzem idiyse, bakanlık araştırmasının sonuçlarının da hızla açıklanması elzemdi. Sağlık Bakanlığı'nın yapmadığını, bu projede yer almış ahlaklı bir bilim insanı yaptı. Bülent Şık hakkında, halk sağlığını hayati derecede ilgilendiren bu verileri gazetede yazdığı için, "yasaklanan bilgileri temin etme”, "yasaklanan bilgileri açıklama” ve "göreve ilişkin sırrın açıklanması” iddialarıyla 12 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.

"O sular hâlâ içilirken…”

Şık, davanın Perşembe günkü ilk duruşmasının ardından konuştuğumuzda bana "Kendimi rahatlamış hissediyorum” dedi. "Özellikle çocuk sağlığını ilgilendiren bir tarafı var bu sonuçların. Bu bölgelerde kirlilik hâlâ devam ederken, o sular hâlâ içilirken, rahat olamıyorsun. Bu ağır bir sorumluluk.”

Barış imzacısı olduğu için araştırma ekibindeki görevi uzatılmayan ve Kasım 2016'da da üniversitedeki görevinden ihraç edilen Bülent Şık, işte bu sorumlulukla hareket etmişti. Şık, mahkemeye yaptığı ayrıntılı açıklamada da bu araştırmanın gıda ve su analizlerinden sorumlu olduğunu, bunların raporunu yazdığını, ama araştırmanın bu iki başlığın dışında 14 başlığı daha kapsadığını anlattı. Her bir başlığın adını teker teker verdi. Bu illerdeki kanser vakalarından, Saros, İzmit, Antalya körfezlerindeki deniz suyu ve su ürünlerindeki kanserojen kimyasallara, yüksek gerilim hatlarından doğan kanser riskinden, atık su arıtma tesislerinden bırakılan sulara, soluduğumuz kanserojen kimyasallardan, bölge sakinlerinin vücudundaki ağır metallere kadar araştırma kapsamındaydı. Çalışma sahasının genişliği ve kapsanan nüfus açısından en büyük halk sağlığı çalışmalarından biri yapılmıştı, ama sonuçları gizleniyordu.

Bakanlığa soru sorulamıyor

Bülent Şık ve avukatları kovuşturmanın genişletilmesini ve Sağlık Bakanlığı'na şu soruların sorulmasını istedi:

1) Sağlık Bakanlığı gıda ve suya dair bulgularla ilgili Tarım ve Orman Bakanlığı'na resmi yazı yazdı mı?

2) Pestisit kalıntılarıyla ilgili bulgular karşısında Bakanlık hangi önlemleri aldı?

3) Bakanlık kirli suların içme suyu olarak kullanılmamasını sağlamak için hangi girişimleri yaptı? Yerel yönetimleri, İl Sağlık Müdürlüklerini ve Tarım ve Orman İl Müdürlüklerini uyardı mı? İl Sağlık Müdürlükleri hangi önlemleri aldı?

4) Solunum yoluyla alınan kanserojen kimyasallarla ilgili araştırma sonucunda ne çıktı? Bu illerde yılın kaç gününde Dünya Sağlık Örgütü'nün hava kirliliği değerleri aşıldı? Ne gibi önlemler alındı?

5) Mevzuata uygun olmayan atık boşaltma işlemleri tespit edildi mi? Bu sanayi kuruluşları hakkında ne gibi işlemler yapıldı?

6) Kanser vakalarının yoğun olduğu bölgelerde toprak, su, hava ve gıdalarda kanserojen kimyasal madde kirliliğinin de yoğun olup olmadığına bakıldı mı?

7) Bu illerdeki kanser sıklığı ve kansere bağlı ölümler ülke ve dünya ortalamalarıyla karşılaştırıldı mı?

8) Bu bölgelerde halk sağlığını koruyucu hangi önlemler alındı?

Bu soruların cevabını siz de bilmek isterdiniz, değil mi? Maalesef mahkeme Sağlık Bakanlığı'na bu soruların sorulmasını uygun görmedi ve talebi reddetti.

Kanserin erken teşhisi için kamu spotları yayınlamayı bilen Sağlık Bakanlığı, Türkiye'nin kanser gerçeğini açıklamadığı gibi, görüldüğü kadarıyla önlem de almıyor. Ahlaklı ve sorumlu bir bilim insanının yargılanmasına ise 30 Mayıs'ta devam edilecek.

Banu Güven

© Deutsche Welle Türkçe