1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İstanbul Sözleşmesi feshedilebilir mi?

21 Temmuz 2020

Kadına yönelik ve aile içi şiddetle mücadele için hazırlanmış İstanbul Sözleşmesi’nin bir taraf devlet tarafından feshedilmesi mümkün. Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri birer deklarasyonla sözleşmeyi bypass arayışında.

https://p.dw.com/p/3feQO
(Foto: Arşiv)
(Foto: Arşiv)Fotoğraf: Can Peter Hinnerkopf

Her uluslararası sözleşme gibi İstanbul Sözleşmesi de taraf bir devlet tarafından feshedilebilir. İstanbul Sözleşmesi’nin 80’inci maddesi "Taraflardan herhangi birinin, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine yapacağı bir bildirimle istediği zaman sözleşmeyi feshetmesine" olanak tanıyor. Sözleşmenin feshinin, konuya ilişkin bildirimin Genel Sekretere ulaştırıldığı tarihten itibaren "3 aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci gününde" yürürlüğe gireceğini belirtiyor.

Ancak Avrupa Konseyi'nin anayasal konulardaki referans organı konumundaki Venedik Komisyonu, Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin Andlaşmalara Riayet’le ilgili 26’ncı maddesinin (Pacta sunt servanda - Ahde Vefa), yürürlükteki andlaşma ve sözleşmelerin taraf olan devletleri bağladığını ve iyi niyetle icra edilmelerini gerektirdiğini hatırlatıyor. Venedik Komisyonu tarafından İstanbul Sözleşmesi hakkında hazırlanan bir görüşte, Viyana Sözleşmesi’nin, "Bir taraf bir andlaşmayı icra etmeme gerekçesi olarak iç hukukunun hükümlerine başvuramaz" şeklinde ifade edilen 27’nci maddesine gönderme de yapılmakta.

Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Marija Pejcinovic Buric
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Marija Pejcinovic BuricFotoğraf: picture-alliance/dpa/Sputnik/D. Boutin

Ülkesi Hırvatistan’da da sözleşmeyle ilgili tartışmalar yaşandığını belirten Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Marija Pejcinovic Buric, bir devletin sözleşmeyi feshi ihbar etme olasılığını "tasavvur edilemez" olarak tanımlıyor. Sözleşmenin tek hedefinin kadını korumak olduğunu söylüyor.

Dönemin Türk hükümetinin ve Türk diplomasisinin büyük gayretleriyle Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açılan ve bu nedenle "İstanbul Sözleşmesi" olarak anılan sözleşme, 10 Avrupa devletinin onayının ardından 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girdi. Bugüne kadar Avrupa Konseyi'ne üye 47 devletten 34'ü tarafından onaylanıp yürürlüğe konuldu.

Türkiye sözleşmeyi İstanbul’da imzalayan ilk "Avrupa" devleti oldu. İlk imzacı olmanın ötesinde 12 Mart 2012’de sözleşmeyi çekincesiz onaylayan ilk devlet olarak da tarihe geçti. Tüm bunlar o günlerde Türk hükümetine Avrupa’da puan kazandıran hamleler oldu.

İstanbul Sözleşmesi tartışılıyor

Avrupa’daki tartışmalar

Avrupa Konseyi üyesi olup sözleşmeyi imzalamamış sadece iki ülke var: Rusya ve Azerbaycan. Sözleşmeyi imzalamış olup henüz onaylamamış ülkeler ise Bulgaristan, Çekya, Macaristan, Ermenistan, Letonya, Litvanya, Lihtenştayn, Moldova, Slovakya, Ukrayna ve Birleşik Krallık.

Bu devletlerin sözleşmeyi imzalamama ya da imzalasalar da onaylamama nedenleri büyük ölçüde iktidardaki popülist-muhazafakâr hükümetlerin siyasi hesaplarından veya kilisenin baskısından kaynaklanıyor. Bulgaristan'da Anayasa Mahkemesi, "Bulgar anayasası ile uyuşmuyor" gerekçesiyle 2018 yılında sözleşmenin onay sürecini askıya aldırdı. Slovakya’da ise parlamento 2019 yılında sözleşmenin onaylanmasını reddetti. Çekya ve Baltık ülkelerinde Katolik Kilisesi onay sürecine karşı lobi yapıyor.

Sözleşmeyle ilgili bir diğer sorun ise bazı muhafazakâr yönetim veya hükümetlerin, imza veya onay anında çekince ve deklarasyonlar aracılığıyla sözleşmeyi kendi ideolojik çizgilerinde yorumlama eğilimleri. Aşırı muhafazakârlar tarafından yönetilen Polonya, örneğin, sözleşmeyi "Polonya anayasasının ilke ve hükümlerine göre uygulayacağını" bildiren bir deklarasyonda bulundu. Hırvatistan, Litvanya ve Letonya da Avrupa Konseyi'ne benzer deklarasyonlar ilettiler. Avusturya, Finlandiya, Hollanda, Norveç, İsveç ve İsviçre ise Polonya’nın deklarasyonunun sözleşme ile uyumlu olmadığını belirten bir itiraz deklarasyonu yayımladı.

Finlandiya’nın Avrupa Konseyi Daimi Temsilcisi olan Büyükelçi Nina Nordström
Finlandiya’nın Avrupa Konseyi Daimi Temsilcisi olan Büyükelçi Nina NordströmFotoğraf: DW/K. Karaca

Sözleşmenin bekçisi konumundaki Taraflar Komitesi'ne başkanlık etmekte olan Finlandiyalı diplomat Nina Nordström, bu tür deklarasyonlar hakkında, "Hükümetler uluslararası belgeler hakkında kendi görüşlerini oluşturmakta serbesttirler. İstanbul Sözleşmesi’ne taraf devletler, uluslararası hukukun fevkalade bir parçası haline gelmiş bu belgenin yaratılışına doğrudan katıldılar. Kimi zaman sözleşmeyle ilgili ek düşünceler ya da ek anlamlar dile getirmek veya beyanda bulunmak isteyebilirler" diyor.

"Kavram Yanılgısı Yaşanıyor"

Aynı zamanda Finlandiya’nın Avrupa Konseyi Daimi Temsilcisi olan Büyükelçi Nordström’e göre, sözleşmeyle ilgili "kavram yanılgısı" yaşanıyor. Nordström DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada, "İstanbul Sözleşmesi hiçbir toplum için tehdit değildir. Kadına yönelik şiddete karşı sıfır toleransa odaklanmış bir insan hakları enstrümanıdır. Amacı bundan ibarettir, başka bir gayesi yoktur" vurgusunda bulundu.

Sözleşme neyi kapsıyor?

Bugün kısaca "İstanbul Sözleşmesi" olarak anılan "Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi", kendi alanında sadece Avrupa değil, dünya genelinde "altın standart" olarak gösteriliyor.

Sözleşme, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti bir insan hakkı sorunu olarak ele alıyor ve bu tür şiddete sıfır tolerans gösterilmesini hedefliyor. Şiddetin önlenmesi, mağdurların korunması ve şiddet uygulayanların adalete teslim edilmesi, sözleşmenin temel taşlarını oluşturuyor. Ev içi (fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik) şiddet, kadınların sünnet edilmesi, zorla evlendirilme, cinsel taciz, cinsel şiddet, taciz amaçlı takip, kürtaja zorlama ve kısırlaştırmaya zorlama gibi olguların bir suç olarak düzenlenmesi ve cezalandırılmasını öngörüyor.

Sözleşme daha çok kadınlar için olsa da erkek ve çocukları da kapsıyor. Erkeklerin de aile içi şiddet ve zorla evlendirilme gibi bazı şiddet türlerine maruz kaldığını belirterek, taraf devletleri, sözleşme hükümlerini erkekler, çocuklar ve yaşlılar dahil olmak üzere, aile içi şiddetin tüm mağdurlarına uygulamaya davet ediyor.

Sözleşme, aşırı muhafazakâr çevrelerin iddialarının aksine, aynı cinsiyetten olan çiftlerin yasal olarak tanınması da dahil olmak üzere, toplumsal cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimle ilgili olarak yeni standartlar getirmiyor. Aile ve evlilik kavramları konusunda yeni tanımlar içermiyor.

Sözleşmenin taraf devletlerce uygulanışını izlemek amacıyla oluşturulmuş GREVIO (Kadına Yönelik Şiddetle ve Aile İçi Şiddetle Mücadele Konusunda Uzmanlar Grubu) adlı bir denetim mekanizması da bulunuyor. GREVIO Türkiye hakkındaki ilk ve tek denetim raporunu Ekim 2018’de yayımladı.

Kayhan Karaca / Strasbourg

© Deutsche Welle Türkçe