1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Sanayi tesislerinde deprem tehlikesi

28 Mart 2021

Bakan Kurum'a göre Türkiye'deki büyük sanayi tesislerinin yüzde 75'i deprem tehlikesi altında. Peki, olası bir depremde tesislerin zarar görmesi ne gibi risklere yol açar? Uzmanlar DW Türkçe için değerlendirdi.

https://p.dw.com/p/3rCI9
26 Eylül 2019 İstanbul Depremi'nden sonra yıkılan binalar
26 Eylül 2019 İstanbul Depremi'nden sonra yıkılan binalarFotoğraf: picture-alliance/AA/A. Yaman

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, geçen hafta TBMM Deprem Araştırma Komisyonu'nda yaptığı sunumda, Türkiye'deki büyük sanayi tesislerinin yüzde 75'inin deprem tehlikesi altında olduğunu söyledi. Kurum, bu tesislerin depreme ne kadar hazırlıklı olduğu konusunda ise bilgi vermedi.

Sanayi tesislerindeki deprem riskine ilişkin uzun yıllardır uyarılar yapan uzmanlar ise bu konuda adım atılmadığı görüşünde.

DW Türkçe'ye konuşan Türkiye'nin önde gelen deprem uzmanlarından Prof. Dr. Naci Görür, 1999 Büyük Marmara Depremi'nden bu yana bu konuyu dile getirdiğini belirterek, "Her seferinde de bu MÜSİAD nerede TÜSİAD nerede, bu ülkedeki ekonomik kurumların başındaki insanlar nerede, diye sordum. Bugüne kadar hiçbir kurum ve kuruluş, yani sanayi kuruluşu, ekonomik kuruluşlar benim bu çağrıma itibar etmediler. Nihayet işte şimdi bir Bakan 21 sene sonra çıkıp bunu söylüyor. Umalım ki Bakan'ın söylemesiyle bu iş daha ciddiye alınır" diyor.

'Ekonominin kalbi Marmara'da'

Türkiye'deki ekonomik üretimin, sanayi üretimi ve para piyasalarının, işgücünün çok büyük bir bölümünün Marmara Bölgesi'nde olduğunu vurgulayan Görür, Türkiye'nin ekonomik olarak bu bölgeye bağımlı olduğuna dikkat çekiyor. Görür, İstanbul'da her an bir deprem beklendiğini hatırlatarak, sanayi kuruluşlarında minimum 7,2, maksimum 7,5 büyüklüğünde bir depreme karşı önlem alınması gerektiğini ifade ediyor.

Nusret Suna
Nusret SunaFotoğraf: DW/P. Ünker

DW Türkçe'ye konuşan TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna da 1999 depreminin üzerinden 21 yıl geçtiğini belirterek, geçen süreçte hangi önlemlerin alındığını soruyor. "Bu süreçte konutların ve sanayinin deprem güvenlikli hale getirilmesi gerekiyordu" diyen Suna, şöyle devam ediyor: "Artık rakamların değil, şimdiye dek ne yapıldığının söylenmesi lazım. Maalesef mevcut stokumuzun üzerine hâlâ ekliyoruz. Marmara Bölgesi'nde biz bir deprem bekliyorsak sanayinin kalbi bu bölgede. Bu binalarımızı deprem güvenlikli hale getireceğiz. Bunun yanında da daha başka illere, daha başka bölgelerde de sanayi yatırımlarını yaratmamız lazım."

Çevre ve sağlığa etkisi

Peki, özellikle parlayıcı, patlayıcı ya da kimyevi madde üreten, depolayan veya taşıyan sanayi tesislerinin depreme hazır olmaması ne gibi risklere yol açabilir? Prof. Dr. Naci Görür, bunun çevresel ve sağlık etkilerinin ağır olacağı konusunda uyarıyor.

Prof. Dr. Naci Görür
Prof. Dr. Naci GörürFotoğraf: ANKA

Görür, "Olası depremde yaşanacak sarsıntıda o depolarda, kimyevi maddelerde çok büyük dalgalanmalar meydana gelir. Ani dalgalanma bu depoları yıkabilir, depo kapaklarını patlatabilir ve bu zehirli, toksik, kimyevi, parlayıcı, patlayıcı madde doğaya saçılabilir. Doğaya saçıldığı zaman da oradaki toprağı kirletir, çevre kirliliğine neden olur" diyor.

1999 depreminde AKSA'da büyük bir çevre kirliliği katliamı olduğunu hatırlatan Görür, "Deprem molozlarını 5-6 ayda kaldırırsınız ama kirlettiğiniz bir çevreyi, kimyevi zehirli maddeleri emmiş bir toprağı onlarca sene temizleyemezsiniz. Yeraltı sularıyla bu kirlilik çok yayılır. Tarım ve su ürünleri vasıtasıyla, gıda zinciri ile tekrar insana hastalık olarak döner" uyarısı yapıyor.

Deprem riskine karşı yeniden inşa mı yoksa güçlendirme mi?

'Tesislerin toleransı ölçülmeli'

Peki, sanayi tesislerinin deprem dirençli hale getirilmesi ne anlama geliyor? 

Prof. Görür'e göre Marmara Bölgesi'ndeki bütün sanayi tesislerinin, öncelikle bölgesindeki en büyük yer ivmesinin ve deprem şiddetinin ne olacağının farkında olmaları gerekiyor. Görür, "Bu ivmeye karşılık tesislerinin dayanıp dayanmayacağını, fabrikalarının içerisinde bulunan bütün üretim makinalarının, depolarının böyle büyük bir depremde, diyelim ki şiddet 8-9 olduğu takdirde, olabilecek sarsıntıya karşı toleranslarının ne kadar olacağı, böyle bir sarsıntı karşısında bu makinaların yerinden sökülüp, tahrip olup, devre dışı kalıp kalmayacaklarını bilmeleri ve ona göre de önlem almaları lazım" diyor.

"Artık afet öncelikli bir kentsel dönüşümden bahsetmeliyiz"

Nusret Suna, sanayi tesislerinin depreme güvenlikli hale getirilmemesinin ekonomiye de darbe vuracağını belirtiyor.

Ülke sanayisinin büyük bir bölümünün deprem kuşağı üzerinde olduğunu ifade eden Suna, 1999 depreminde sanayi sekteye uğradığı için depremin maliyetinin 20 milyar lirayı bulduğunu hatırlatıyor.

Naci Görür ise depremden hemen sonra fabrikaların çalışıyor durumda olmasının önemini şu sözlerle anlatıyor: "Ekipmanlarınızın büyük bir kısmını kaybederseniz, işçinizi kaybederseniz, üretim gücünüzü kaybederseniz toparlanmak için ne para bulabilirsiniz ne de kalifiye insan bulabilirsiniz. Depremden sonra birkaç sene belinizi doğrultamazsınız. Türkiye'nin, Marmara Bölgesi gibi ekonominin can damarı olduğu bir yerde, tekrar iş gücünün eski durumuna gelmesi, sanayi üretimine geçilmesi için iki üç sene beklemeye gücü, tahammülü var mı? O zaman Anadolu da çöker. Türkiye ekonomik olarak çöker." 

Deprem vergilerine ne oldu?

6,7 milyon riskli bina

Bakan Murat Kurum, Komisyon'da yaptığı sunumda Türkiye'deki riskli konut sayısına da değindi. Kurum, "Bugün ülkemizde 17 milyon bina, 28,6 milyon konut var. Yaklaşık 6,7 milyonu riskli. Bunun da yaklaşık 1,5 milyonunun acil dönüşüme girmesi gerekiyor. Yine depremin merkezi olan İstanbul'da 1,2 milyon bina ve 6,1 milyon konut, 1,1 milyon işyeri bulunuyor. İstanbul'umuzda da riskli 1,5 milyon konut var. Bunlardan da 300 binini çok acil bir şekilde, el birliğiyle dönüştürmemiz gerekiyor" açıklamasını yaptı.

Bakan'ın açıklamasını değerlendiren Nusret Suna, Çevre ve Şehircilik eski Bakanı Mehmet Özhaseki'nin de 2017'de benzer bir açıklama yaptığını belirterek "Sürekli yapacağız deniliyor ama söylemden öteye gidilmiyor. 2019'daki Silivri depreminde de, Elazığ'da da, geçen yılki izmir depreminde de benzer sözleri duyduk" diyor.

'Can güvenliğine öncelik'

Öte yandan Suna, vatandaşın can güvenliğinin sağlanması için ani yıkılma tehlikesi taşıyan binalara öncelik verilmesi gerektiği görüşünde.

İstanbul'daki hasarlı binalar ne olacak?

İçişleri Bakanlığı'na bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı'nın (AFAD) 7.5 büyüklüğündeki olası İstanbul depremi için 2018'de hazırladığı senaryo ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin hazırladığı senaryonun birbirine yakın sonuçlar içerdiğini ifade eden Suna, "AFAD diyor ki 45 bin bina aniden yıkılacak. İBB'nin senaryosunda da 48 bin bina deniyor. Demek ki rakamlar yakın. Yani 50 bin civarındaki binanın kamu eliyle yıkılıp orada yaşayan vatandaşlarımızın can güvenliklerinin sağlanması gerekir. Ama Sayın Bakan hâlâ bu rakamlardan bahsediyor. 200 bin, 300 bin binayı yıkıp yapmak demek işi ötelemek demektir" diye konuşuyor.

Suna, Bakan'ın sözünü ettiği 300 bin binanın arasında yer alan diğer yapıların da elbette dönüştürülmesi gerektiğini, ancak bunun uzun dönemli bir çalışma olabileceğini söylüyor.

İstanbul'da her an bir deprem beklendiğini hatırlatan uzmanlar, kentsel dönüşümün de yapı güvenliğini sağlamak için, kentin ihtiyacı olan bölgelerde şehircilik ilkelerine uygun olarak sürdürülmesi gerektiğini vurguluyor.

Pelin Ünker

© Deutsche Welle Türkçe