1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

ICG Türkiye uzmanı Mandıracı: AB daha fazla yük paylaşmalı

21 Mart 2020

Covid-19 salgını, İdllib’deki milyonlarca sivil ve Türkiye-Yunanistan sınırındaki göçmenler için de büyük risk oluşturuyor. ICG Türkiye uzmanı Mandıracı, AB’nin Türkiye’nin artan yükünü paylaşması gerektiğini söyledi.

https://p.dw.com/p/3ZpEE
Türkiye-Yunanistan sınırındaki sığınmacılar
Türkiye-Yunanistan sınırındaki sığınmacılarFotoğraf: picture-alliance/AA/C. Denirci

Dünyanın en önemli ve neredeyse tek gündem maddesi, koronavirüs salgını. 

Oysa sadece 10 gün öncesine kadar uluslararası kamuoyu Türkiye’nin İdlib harekatını, Rusya ve Esad rejimi ile savaş tehlikesini, İdlib’deki insani krizi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sınır kapılarını açma hamlesiyle AB ile Türkiye arasındaki göçmen gerilimini konuşuyordu. 

Yoğun bir diplomasi trafiği sonrasında AB ile Türkiye arasındaki gerilim düşürülürken, taraflar 2016 yılında imzalanan AB-Türkiye Mülteci Mutabakatı’nın devam ettirilmesi konusunda görüşmelere başlama kararı aldı. 

Son günlerde Covid-19 salgını gündemi alt üst etmiş olsa da, AB ve Türkiye arasında yapılacak görüşmeler, yerlerinden edilmiş milyonlarca Suriyeli sivilin ve Türkiye’de yaşayan milyonlarca sığınmacıların geleceği açısından büyük önem taşıyor. 

Saygın düşünce kuruluşlarından Uluslararası Kriz Grubu (ICG), bir süre önce yayımladığı yazıda, Ankara ve Brüksel’in göç konusundaki işbirliğini korumak ve güçlendirmek durumunda olduğunu vurgulayarak, AB’nin Türkiye’nin yükünü paylaşmak için daha fazla adım atmasını önerdi. 

Yazıyı kaleme alan ICG Türkiye uzmanı Berkay Mandıracı, DW Türkçe’nin sorularını yanıtladı:

Berkay Mandıracı
Berkay MandıracıFotoğraf: Elie Gardner

DW Türkçe: Türkiye ile AB’nin göç konusunda işbirliğini gözden geçirerek, güçlendirmeleri bekleniyordu. Ancak koronavirüs salgını nedeniyle herkesin gündemi ve öncelikleri de değişmiş görünüyor. Acil yardım bekleyen milyonlarca Suriyelinin durumu ne olacak? 

Berkay Mandıracı: Koronavirüs nedeniyle büyük önem taşıyan konular geri plana itilmiş durumda, kısa dönemde de adım atılması zor görünüyor. Oysa çok acil ihtiyaçlar var. İdlib’de üç milyon sivil var, bir milyonu Türkiye sınırında. Orada çok ciddi sıkıntılar var. Koronavirüs salgınına dikkat çeken sahadaki analistlerimiz, sağlık konusunda da çok büyük eksiklikler olduğunu bildiriyor. Sağlık çalışanlarına, altyapı çalışmalarına, temel hizmetlere büyük destek ihtiyacı var. Ve AB’nin bu anlamda desteği de şu anda çok sınırlı… Hem İdlib’de hem Türkiye-Yunanistan sınırında mobil istasyonlar kurmak, insanları test ederek, hastalık belirtisi olanları tedavi için hastanelere yönlendirmek ya da gerektiğinde karantina altına alınmalarının sağlanması gerekiyor. Onların da sistem içine dahil edilmeleri gerekiyor.

Ayrıca Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı üç milyon 500 bini aşkın Suriyeli sığınmacı için AB’nin taahhüt ettiği yardımlarda da sona geliniyor. AB-Türkiye müzakerelerinde uzlaşı sağlanamadığı takdirde ne olacak?

Şu an halihazırda yardımlar devam ediyor ama AB’nin Türkiye’deki Suriyeliler için ayırdığı altı milyar euroluk mali kaynak ile yürütülen programlarda sona geliniyor. Bazı projeler 2025’e kadar devam edecek ama önemli bazı projeler için fonlar bu yıl, 2020 içinde bitecek. Çocuklara verilen eğitim desteği olsun, insani yardım olsun, sona erecek. İlave mali yardım öngörülmediği takdirde Türkiye’de milyonlarca insanın yardımdan mahrum kalması gibi bir durum söz konusu olur.

Pazarkule sınır kapısında binlerce göçmen bekliyor. Çoğunluğu Suriyeli değil. Türkiye’ye son yıllarda Afganistan, İran ya da Afrika ülkelerinden göçmen akışı da arttı. Bu da ciddi bir sorun değil mi?

Kayıtsız yaklaşık bir milyon kişinin Türkiye’de yaşadığı belirtiliyor. Bu ciddi bir rakam. Türkiye’nin geçen yıl yakaladığı kayıtsız göçmen sayısı 455 bine ulaştı. Kısa vadede mümkün görünmese de bir noktada bunlara yönelik bir sistem inşa edilmesi gerekiyor. Kayıt dışı ekonomide sömürülmelerine karşı projeler geliştirilmesi gerekiyor.

AB'nin Türkiye'deki Suriyeliler için altı milyara ilaveten bir milyar euro öngördüğü sızmıştı basına, Erdoğan ise 40 milyar dolar harcadıklarına dikkat çekerek “Bir milyar diyorlar, istemeyiz size kalsın” açıklamasını yapmıştı. Türkiye’nin çok daha büyük bir mali yardım istediği konuşuluyor… Bu kadar fark varken bir ortak paydada buluşulması mümkün mü? 

Türkiye, 2016 yılında iki milyon 200 bin mülteci varken, AB'nin altı milyar euro verdiğine, şimdi İdlib’dekiler ile birlikte ilgilenilmesi gerekenlerin sayısının neredeyse dokuz milyona çıktığına dikkat çekiyor ve mali destek beklentisini buna göre hesaplıyor. Ancak bu konjonktürde, koronavirüsün AB ülkeleri için yol açtığı yeni sınamalar dikkate alındığında, durum iç acıcı görünmüyor. Avrupa ülkelerinde içe kapanma söz konusu. AB fonları ciddi ölçüde azalabilir, Türkiye’nin beklentilerini karşılamak bir hayli zor görünüyor ama ihtiyaçlar da bir o kadar acil.

Türkiye-AB müzakerelerinin 26 Mart’a kadar sonuçlandırılması hedefleniyor. Ancak hem AB hem üye ülkeleri liderleri, Türkiye’ye yardım etmeye hazır olduklarını açıklamakla birlikte, “bakıyoruz”, “inceliyoruz” gibi bir hayli ihtiyatlı açıklamalar yapıyor. Siz bunu neye bağlıyorsunuz? 

Türkiye’nin ‘kapıları açtık’ açıklaması bir şantaj olarak okunuyor. AB bu şantaja boyun eğerek Türkiye’nin dostça görülmeyen bu tavrını ödüllendirmiş gibi görünmek istemiyor. Ayrıca AB’de, bunun taviz koparmak isteyen başka ülkeler için de emsal teşkil etmesinden endişe ediliyor. Türkiye’ye mali yardımda bulunmaları gerektiğini biliyorlar ama hemen bu tavizi veriyormuş gibi görünmemek için de ağırdan alıyorlar… Ancak Suriye’ye insani yardım, AB-Türkiye Mülteci Mutabakatı’nın maddelerinden de biri. Dolayısıyla Türkiye’nin AB’den daha fazla yardım talebinin dayanağı aslında mutabakatta var. Ama koronavirüs artık konjonktürü değiştirdi. AB’nin öncelikleri değişti, ‘veremeyiz’ demeyecekler ama ağırdan alarak zaman kazanmaya çalışabilirler.

Türkiye sadece ilave mali yardım, Türkiye-AB ilişkileri gündeminde yer alan vize serbestisi ve Gümrük Birliği gibi konularda ilerleme kaydedilmesini istemiyor. Aynı zamanda Rusya ve Esad rejimine karşı siyasi baskının artırılmasını, güvenli bölge planları için askeri destek verilmesini talep ediyor…

Türkiye’nin sınır kararından önce, ABD’nin bölgede Patriot'ları konuşlandırması, bölgede uçuşa yasak bölge ilan edilmesi söylentileri dolaşıyordu. Hollanda gibi bazı Avrupa ülkeleri kendi aralarında ‘Türkiye’ye Rusya’ya karşı nasıl destek verebiliriz, ne yapabiliriz’ diye konuşuyorlardı. Türkiye’nin Rusya’nın çevrelemesinden nasıl kurtarılabileceği konuşuluyordu. Ama bunlar bir yere varmadı. Çünkü ABD bu konuda açıkça destek vermediği müddetçe Avrupa kendi başına adım atmaz. ABD, S-400’ler olduğu sürece, Patriot'ları konuşlandırmak istemiyor… AB’nin, İdlib konusunda, insani yardım dışında bir adım atması olası görünmüyor.

Değer Akal

© Deutsche Welle Türkçe